“Ne yazık ki ‘eşit ücret’ kazanma konusunu hiçbir zaman halledemedik. Onlarla olan tartışmalarımızda bizim çözüm önerilerimizi ve bakış açımızı, oynadığımız her maçın erkeklerin oynadığı veya kazandığı her maç gibi muamele görmesi isteğimizi, ciddiye alacakları konusunda umutluyduk. Ama konu (eşit ücrete) gelince sonuçsuz kaldı.” –Christen Press
Kadınların erkeklerle eşit ücret talebi birçok alanda ve yakın zamanlarda sıkça gündemimizde olan bir konu. Spor alanında eşit ücret ise işin içine fanatizm de girince daha çok tartışmaya açık olan bir konu haline geldi. Oysaki bence kadın sporcuların ‘eşit ücret’ isteğinin tartışmaya açık, anlaşılmayan veya adaletsiz hiçbir yanı yok.
Öncelikle ‘eşit ücret’ kavramının spor alanında nasıl kullanıldığının anlaşılması gerek. Eşit ücret kalıplaşmış bir söz öbeği haline geldiği için medyada da kadın sporcuların ‘eşit ücret’ istediği söylenmektedir. Ancak burada bahsi geçen eşit ücretin anlamı eşit imkanlardır. WNBA (Women’s National Basketball Association) oyuncuları A’ja Wilson, Sue Bird, Brittney Griner, Lis Cambage ve daha fazlası kendi maaşları ve NBA oyuncuları maaşlarını arasındaki farkı açıkça belirttiler, yalnız bunu yaparken amaçları NBA oyuncuları gibi multimilyon dolarlık sözleşmeler imzalamak değildi. Çoğu basketbol fanatiği bu kadınları dinlemediği için vermeye çalıştıkları asıl mesajı anlayamaz ve onlara nedensizce karşı argümanlar üretmeye çalışırlar. WNBA oyuncularının ‘eşit ücret’ talebi bir NBA oyuncusuyla eşit maaş istemeleri değildir. NBA oyuncularının daha fazla izleyeninin olduğu, daha fazla satış yaptıkları ve bu nedenle gelirlerinin çok daha fazla olduğu doğrudur. Hiçbir WNBA oyuncusu bir NBA oyuncusu kadar popüler olduğunu, sermayeye eşit miktarda katkısı olduğunu iddia etmez. Ancak bunun nedeni de NBA pazarlamasına verilen paranın kadınlara verilenden çok daha fazla olmasıdır. Washington Mystic oyuncusu Elena Delle Donne, “Pazarlamaya milyonlarca dolay koyarak hayranların sporcularla olan etkileşimini artırırsın, onların spora ve sevdiği oyuncuya bağlılıklarını güçlendirirsin ve bu sporu takip etme istekleri hemen büyür. Peki eğer ben aynı şekilde pazarlanmıyorsam insanlar beni ve takım arkadaşları nasıl tanıma şansını yakalayıp destekleyecek?” sözü ile spor alanındaki kadın-erkek eşitsizliğini özetler. Sporcu kadınların ilk isteği erkeklerle eşit pazarlanmak, aynı imkanlar içinde işlerinin devam ettirmektir. Bununla birlikte, NBA oyuncuları lig gelirinin yaklaşık yüzde kırk dokuzunu kazanıyor iken, WNBA oyuncuları yalnızca yüzde yirmi üçünü kazanır. Aynı şekilde, WNBA oyuncularının lig gelirinin daha büyük bir oranını kazanma yani ‘eşit ücret’ istekleri NBA oyuncularıyla aynı maaşı kazanmak istedikleri anlamına gelmez çünkü WNBA oyuncuları da lig gelirinin yüzde kırk dokuzunu kazansalar bile lig geliri erkeklerin ligine göre çok daha az olduğu için yine de aynı parayı kazanmayacaklardır. Kadın sporcuların buradaki isteği eşit pazarlanmaları, idmanlarında eşit imkanlar ve seyirci sayılarının son yıllarda gösterdiği artışın maaşlarına da yansımasıdır.
Bu yıl ‘eşit ücret’ konusunda sesinin en çok duyuran takım ise USWNT (United States Women’s National Soccer Team) oldu. 2015 yılında üçüncü dünya kupalarını kazanıp, Amerika’nın erkek futbol takımından 20 milyon dolar daha fazla gelir elde etmelerine rağmen, toplam maaşları erkeklerin maaşlarının yalnızca çeyreği kadardı. Bu yaz USWNT dördüncü dünya kupalarını kazandılar (erkekler ise hiçbir sene çeyrek finalleri bile geçememişlerdir) ve futbolda kadın-erkek eşitsizliğine karşı US Soccer’a dava açtılar. Davanın değindiği asıl problem spordaki sistematik cinsiyetçiliktir. Sistematik cinsiyetçilik ‘ataerkil’ kavramıyla ima ettiğimiz terimdir. Bir şeyin sistematikleşmesi için kümülatif bir doğasının olması, yani yıllar boyunca görülüp bir kültür üzerinde evrilmesi, yer etmesi gerekir. Cinsiyetçilik de tarih boyu varlığından, gelişiminden bahsedebileceğimiz bir olgu olduğu için sistematikleşmiş yani dünyamız, kültürümüz, değerlerimiz ve alışkanlıklarımızda belli bir yer edinmiştir (ki bu ataerkil toplumun doğuşudur). Sporda sistematik cinsiyetçilik ise, kadın sporcuların kendi ligleri tarafından daha az pazarlanmasında ve tanıtılmasında gizlidir. Kadın spor takımlarının pazarlanması için ayrılan bütçe erkeklerinkinden çok daha azdır ve bu bir hayran kitlesi yaratmayı zorlaştırır. Kadınların genelde erkeklerden daha az izleniyor olmasının asıl sebebi de budur. Kadınları pazarlamak için çok daha az bir bütçe ayırıp sonra onların daha az ilgi çektiğini iddia etmek ve maaşlarının az olması için bu nedeni vermek kadın sporcuları günah keçisi olarak kullanmaktır. Şirket sponsorluklarına bakılacak olursa USWNT, US Soccer’a yapılan toplam sponsorlukların yalnızca %0.4’ünü kazanmaktadır. Davalarıyla çözmeye çalıştıkları asıl sorun da bu eşitsizliktir. Sistematik cinsiyetçilik kadın sporcuların daha çok izlenince ve daha başarılı olunca bile eşit ücret almalarının önüne geçmektedir. 2019 Kadınlar Dünya Kupası (USWNT ve Hollanda) finali 2018 erkekler dünya kupasından yüzde yirmi daha fazla izlenmiştir. Buna rağmen, en fazla maaşa sahip olan kadın futbolcu, erkek futbolcunun maaşının yüzde otuz sekizinden fazlasını kazanamaz. 2014’te dünya kupasının 16. raundunda elenen erkek takımı 5,375 milyon dolar artı maaş alırken, 2015’te galip gelen kadınlar yalnızca 1,725 milyon dolar daha kazanırlar.
Bu örnekler kadın sporunun dünyada yaratmaya çalıştığı farklardan sadece birkaçını ele alır. Kadın sporcuların bahsedilen isteklerinin geri çevrilmesi, Amerikan başkanı tarafından aşağılanması ve ‘kazandıktan sonra konuşmaları gerektiğinin’ söylenmesi, kendi sporlarında bir erkekle maç yapacak olsalar kesin kaybedecekleri söylemleri hem mantıksızdır, hem de bu kadınların asıl amaçlarının hâlâ anlaşılmadığının göstergesidir. Kadın sporcuların değerlerini görmezden gelen bu karşıt-savların artık bir son bulması gerekir çünkü Fransa’da ilk defa maraton koşup zamanında bir suç işlemiş olan kadın da, şu an ‘eşit ücret’ tezini mahkemeye taşıyan kadın da spordan çok daha fazlasını yapıyordur. Günümüzde doğum yaptıktan yalnızca birkaç ay sonra sporuna geri dönen kadınlar (örneğin Sydney Leroux), meme kanseriyle olan mücadelesinden sonra futbol sahasına geri dönen kadınlar (örneğin Toni Deion), sahada homofobi ile savaşmak zorunda kalan kadınlar (örneğin Billie Jean King), ırkçılıkla baş etmek zorunda kalan kadınlar (örneğin Cathy Freeman), spordan daha fazlasını yapıyordur. Bütün bunların karşısında, sporcu kadınların isteklerinin dinlenmemesi ve ciddiye alınmaması ise onlara karşı yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.
Comments