Evet, Exorcist öldü. Hatta ilk çıktığında sinema dünyasına az bütçeyle neler yapılabileceğini kanıtlayan, adeta bir devrim sayılan Testere bile öldü. Niye diyecek olursanız, hepsi artık ucuzlayan trendlere kurban gitti de ondan.
Bu dünyada her şeye dair bir trend olduğu gibi korku filmleri de yıldan yıla değişen trendleri izlemiştir. Uzun metrajlı filmlere bakacak olursak 1930’dan sonra ekranlara gelen korku filmlerinin atası Universal Stüdyoları altında çıkan, Tod Browning’in Drakula’sıdır ve ilk korku filmi trendini başlatmıştır, canavarlar!
Drakula’dan sonra canavarlar trendini James Whale, Frankenstein filmi ile sürdürmüş, çoğu kitap karakterleri olan bu canavarlar izleyici kitlesini özgün görünüşleri sayesinde çabucak toplayabilmiştir. Kısa süre içinde Kurt Adam, Mumya, Kara Gölün Canavarı ve Görünmez Adam gibi onca canavar türemiştir ancak 1940’larda komedilerin artmasıyla canavarlar, gördükleri eski ilgiyi kaybetmişlerdir. Korku filmlerinin tekrar parlamasını isteyen yönetmenler ise izleyicinin tanıdığı karakterleri geri getirip yeniden üne kavuşturmayı çabalamıştır yalnız sonuç olarak canavarlar trendinin ihtişamını söndüren devam filmleri çekilmiştir: Frankenstein’ın Gelini, Frankenstein’ın Oğlu, Drakula’nın Kızı, Kurt Adam ile Frankenstein, Görünmez Kadın, Drakula Kurt Adam’ın Kayınvalidesi ile Tanışıyor...
Korku filmlerinin altın çağı sona ermiş olsa da Amerikalıların gökyüzünde uçan objeler gördüklerini iddia etmeye başlamalarıyla yeni bir trend ortaya çıkmıştır... tabi ki uzaylılar! Uzaylılarla beraber insan dışı devasa yaratıklar, örneğin King Kong ile Godzilla ve robotlar ekranlara taşınmıştır. Uzaylılar trendinin 50’lerde baş göstermesiyle beraber insanlar korku filmlerini gizemi ve olağanüstülüğü uğruna izlemeye başlamıştır ki o dönemde çıkan filmlerin adları bile bunu kanıtlayacak niteliktedir: O Şey, Denizin Altından Gelen, Uzaydan Gelen, Onlar! ...
Gelişen teknolojiyle daha gerçekçi film talepleri artmış, bilim-kurgunun korku filmindeki yeri hiç silinmese de insanlar hayatlarıyla ilişkilendirebilecekleri kötü karakterler görmek istemiştir ve bir anda kadınlar şeytan bebekler doğurmaya başlamıştır. 68’de Rosemary’nin Bebeği ile yeni trend, satanizm korkusu ortaya çıkmıştır. Bu trend dini göndermelerle dolu olup inançla oynadığı için çoğu izleyiciye gerçekçi ve önceki trendlere nazaran çok daha korkunç gelmiştir. Günümüze kadar ulaşan çoğu kült korku filmi de, örneğin Exorcist ve Carrie, bu şeytan akımını izlemiştir. Yalnız Exorcist II’nin de çıkması ile izleyici şeytan kız çocuklardan korkmamaya başlamış, gecenin karanlığında aydınlatılan bebek arabaları artık her korku filminde geçen bir dekor haline gelmiştir.
Gelelim 1975’e... Spielberg Amcamız Jaws’ı yayınladı mı deliye dönen film camiası, madem insanlar bundan hoşlanıyor eeee biz de parayı buna yükleyelim, diyerek korku salan hayvanlar trendini başlatmıştır. 75’den 80’lere kadar kâr yapmaya çalışan film şirketleri Orca, Piranha, Timsah ve daha birçok Jaws taklidi filmler çekerek 5 sene içinde izleyicileri bu trendden de soğutmayı başarmışlardır.
Günümüzde en sevilen korku film trendi “slasher shock” ise 78’de John Carpenter’ın Halloween filmi ile başlamıştır. Sanatsal açıdan en çok göze batan bu trend, karmaşık kişiliklere sahip olan katiller ve çekici ergenleri bir araya getirerek 13. Cuma ve Elm Sokağında Kabus gibi filmlerle galonlarca yapay kan kullanmış ve anında genç izleyicilerin ilgisini toplamıştır. Bu trendi takip eden filmler hala çıksa da Elm Sokağında Kabus’un tam olarak 7 filmi olduğunu söylemem trendin popülaritesinin neden düştüğünü açıklayacaktır.
Günümüzde artık katiller ve canavarlara bağlı olmayan korku filmleri, insan psikolojisini ele alarak gerilim yayan bir tür haline gelmiştir. Eski trendleri zaman zaman takip etse de bugünlerde çekilen korku filmleri, sosyal sorunlara dayanarak insanları gerçekten yaşananlardan korkutmaya odaklanır. Jordan Peele, Get Out filmi ile liberal ırkçılığı eleştirirken yakında çıkacak Us filmi ile politik bir gönderme yapmayı amaçlamıştır. Peele, filmi açıklarken: “Kendimize benzetemediğimiz kişilerden korktuğumuz bir dönemde yaşıyoruz. Bu kişi gelip işimizi çalacağını düşündüğümüz bir yabancı, bize çok uzaklarda yaşayan biri veya başka partiye oy veren komşumuz da olabiliyor. Bütün işimiz farklı bulduğumuz kişileri parmakla göstermek. Ben ise, belki de asıl bakmamız gereken canavarın bizim yüzümüze sahip olduğunu söylemeye çalıştım. Belki de kötü diye bildiğimiz biziz.” demiştir. Benzer bir şekilde, 2017’de çıkan Hayalet Hikayeleri, akıl sağlığı ile zorbalık gibi güncel, evrensel ve popüler medyada daha çok bahsedilmesi gereken konuları ele almış ve başkalarına yapılan haksızlıklara karşı pasif olmanın zararını yansıtmıştır.
Tabii herkesin zevki farklıdır. Siz, bazı trendlerin takipçisi olan ve korku salan klişe unsurları defalarca kullanan filmleri seviyorken başkaları kendi tarzına sahip Hayvan Mezarlığı (1989), The Shining (1980) ya da Kuzuların Sessizliği (1991) gibi kült filmleri tercih edebilir. Yine de bir konuda ortak bir görüşe sahip olalım isterim. Bu trendler, korku filmlerinin tüketilme hızını artırmış, onları ekonomik kazanç uğruna çıkarılan “ürünler” haline getirmeyi devam filmleri ve onca replikalar ile başarmıştır. 1960-70’ler arası popüler Amerikan kadın oyuncular neredeyse tüm korku filmlerinde kast edilmiş, zayıf vücutlar ve tiz çığlıklar filmleri bir numaraya taşımıştır. Oysaki günümüzde çıkan bazı korku filmleri (ki bunu derken Ölüm Günün Kutlu Olsun gibi anlam veremediğim filmlerden bahsetmiyorum) tüketilen yerine geçmektense politik ve sosyal bir eleştiri platformu oluşturur.
Commentaires