Franz Kafka'nın "Dönüşüm" eserinin tiyatro adaptasyonu:
I. SAHNE
Barış’ın odası
Barış domuz kılığında, yükselti üzerinden konuşur
Barış: Ayaklarım uyuşmuş uyurken. Göbeğimin üzerinde yatınca dinlenecek yer bulamamışlar. İki yanımdan yukarı doğrulurmuşçasına çıkıvermişler. İki değil, dört yanımdan hatta. Dört ayağım da uyuşmuş uyurken. Şimdi yataktan nasıl doğrulacağımı aklım almıyor. Babamın akşam eve gelince o koca göbeğini ovarak televizyon karşısına çömmesi geliyor aklıma. Gerçi şu sıralar işe de gitmeyince bütün gün uyumaktan başka bir şey yapmıyor. Ona sormalı belki, göbeği böyle devasa olan, evde uyuklarken emekliliği bekleyenler nasıl doğruluyor yataktan. Veya anneme, neden olmasın ki? Anneme sormalı, karnı burnundayken, benden genç yaşta, nasıl doğruluyordu yataktan. Çünkü bak artık gitmem gerek, zaten geç kaldım. En azından saat 7.15 olmadan, şu iğrenç kokumu da görmezden gelerek kalkmam gerek. Fabrikanın servisini kaçırırsam geri dönüşü olmaz. Olmayan paramı mı ulaşıma harcayayım bir de? Belki de babama sormalıyım, olmayan parasıyla nasıl doğruluyor diye.
II. SAHNE
Baba ve Anne girer
Barış arkada kalan yükselti üzerinde debelenmeye devam ediyordur
Anne: Barış! Saat yediye çeyrek var, fabrikanın dumanları seni mi beklesin tütmek için. Bir de bana zorluk çıkarma be oğul.
Barış: Kalktııım!
Baba: N’olmuş da hala odasında bu?
Anne: Anlamadım ki, sesi bir tuhaf.
Baba: O bizim oğlanın sesi miydi?
Anne: Hee, öyleydi. Üşütmüş olmasın, bir kalınlık var. Balgam yutuyor gibi çocukcağız.
Baba: Ben anlamam üşütmekten, işe yetişsin de. Yoksa çilingir çağırır o kapıyı açmasını da bilirim.
Barış: Kalktıııım!
Sema girer
Sema: Barış mı o? İşe gitmedi mi hala?
Anne: Hasta.
Baba: Tembelliği tutmuş.
Anne: Ateşlenmiştir.
Baba: Yalaka.
Anne: Doktoru mu çağırsak acaba?
Baba: Ne o, sağlık sigortası bedava mı sandın hanım?
Anne: E normalde hiç böyle yapmaz.
Baba: Dur hele, çilingirin numarası duvarda asılı olacak.
Barış: Ya kalktım işte, küçük bir aksilik sadece desene. Amma da derin uyumuşum.
Baba: Duydunuz mu? Uyuyormuş. Oğlum, kim bakacak bu aileye sen uyursan? Para desen yok, iş desen o da yok. Çocukken verdiğim paralara yazık, hala ben alıyorum ağzınızdaki ekmeği. Azcık kazansan kardeşini evlendireceğiz, o da yok. Dünya dönüyor sen bihaber Barış bey.
Radyo sesi girer:
Enflasyonla mücadelede sayısını unuttuğumuz haftaya giriş yapmakta bulunuyoruz sayındinleyicilerimiz. Ekonomik krizle üretimdeki duraksama en çok işçiye dokundu. Fabrika kapanışlarının da artmasıyla geçtiğimiz yıla kıyasla işsizlik yaklaşık yüzde yirmi oranında yükseldi.
Anne: Barış duydun mu? Bugünden sonra gözünün yaşına bakmazlar. İlk gönderdikleri sen olursun, bir anne sözü dinlesen.
Sema: Bu kadar üzerine gitme, kaç senedir çalışıyor şu döküntü yerde. Bir kere geç kaldığı, bir kere söylendiği olmamıştır. Az mı veriyor sanki bizim için anne? Yıllardır onun parasından geçinmiyor muyuz?
Baba: Geçinmekmiş. Devlet bu haldeyken mi? Dışarıda savaş veren adamlar varken uyuyan birinin parasıyla nasıl geçinilir söyler misin bana?
III. SAHNE
Blackout sırası Baba ve Sema sahneden ayrılır.
Işıkla beraber Barış yükseltiden inmeyi başarır ve kendini annesinin önünde bulur.
Anne: -çığlık-
Barış: Anne benim!
Anne: -çığlıklar ve göz yaşları arasında- Allahım, ne bu yaratık?
Barış: Barış! Benim!
Anne: Barış? Utanmadan oğlumun adını anırıyor bir de! B-B-Barış böyle olur mu hiç? Böyle kıllı, kokuyor, dişleri ağzından taşmış. Barış yabani olur mu hiç?
Anne, babanın girişiyle adamın kollarına doğru bayılır.
Baba: Amma çirkin bir şey olmuş çıkmışsın Barış. Bu halinle ne işimize yarasın ki sen?
Anneyi yatırır.
Barış: İşe gidiyorum ben.
Baba: Duymadın mı radyoyu? Fabrika falan kalmadı. Az önce duyuruldu.
Barış: Ne demek duyuruldu? Onu benim patronum duyurur desene.
Baba: Patron falan kalmadı. Yine geç kaldın domuz.
Barış: Yine geç mi kaldım?
Baba: Hee, sen on aylık doğmuştun hatırlar mısın?
Baba Barış’ı aşağılamayı sürdürürken ona vura vura oğlunu sahnenin ortasından çıkarır.
Barış’ın canı yanmıştır.
Sema girer.
Sema: Nereye gitti bu?
Baba: Domuzu mu soruyorsun?
Sema: Ona böyle hitap etmeye hakkın yok Baba.
Baba: Şimdi de kızımdan mı laf yiyeceğim?
Sema: Uzatma lütfen, Barış’ın yemeğini getirdim.
Baba: O bizim yemeklerden yemez ki...
Anne kalkar.
Anne: Barış sığmaz şimdi odasına, bir el atın da biraz boşaltalım odayı.
Baba: Ne saçmalıyorsunuz ikiniz de? Adımız mı çıksın istiyorsunuz? Komşular dinsiz çıktı diyecekler sonra. Sözün buralarda hızlı yayıldığını bilmiyor musunuz sanki?
IV. SAHNE
Blackout ile Barış sahnenin merkezine geri gelip başka bir sehpanın altına sığınır.
Barış: Annem ile Sema saman toplamışlar. Bir köşeye topladım, onların üzerinde yatıyorum artık. Odama tek giren Sema kaldı, beni dışkısını yer diye babam gibi yalnız bırakmayacağını biliyordum. Bulamaç gibi bir şeyler getiriyor her gün ama nedense içimde bir his var, doymuyor. İçinde ne olduğunu bilsem iyi olurdu aslında, şu aralar midem çok bulanıyor. Samanlar ise göbeğime öyle batıyor ki, inanır mısın? Eskiden fabrikadaki öğle yemeğim bir ekmekten ibaretti, babam cılız oğlum diye dalga geçerdi. Şimdi yanaklarımdaki yağdan gözlerim kısıldı. Annemi o kadar uzun zamandır görmemiştim ki geçen odama girdiğinde heyecanlandım, ama gözlerimin kısıklığından göremedim kadıncağızı. Ona yaklaşmaya çalıştım, korkup yere yığıldı. Ben de korkmuşum, salondaki sehpanın altına kaçtım, sığamadım ama. Kendimle yaşayamaz hale gelmişim, haftalardır işsizim. Sorun, bir domuz nereye ait hisseder kendini, neye layık görür şu acayip kokan cüssesini. Bu konuda babamla düşüncelerimin bir olduğunu düşünüyorum.
Baba: Annene ne oldu?
Sema: Barış’ı görünce biraz ürktü o kadar.
Baba: Sence işe yaramaz bir domuzun evimizde terör estirmeye hakkı var mı Sema? Onu neden koruduğunu anlamıyorum. Oysa besleyecek bir ağzım daha olmasaydı, hele bu kadar obur bir ağız, seni okula bile yazdırabilirdim. Şu halimize bak! Ben işsiz, sen işsiz... Hanımı çalıştıracak halim yok ya!
Sema: Ben kendimi okula yazdırırım baba, şu Barış işini bir çözelim de.
Baba: Sahiden nerede o domuz? Bir domuz dövmediğim kalmıştı zaten.
Baba, Barış ile göz göze gelir.
Baba: Bu evin sivil kısmı oluyor yalnız. Domuz falan giremez. Yakında kiracılar da gelince kentli statümüzü onlar karşısında yitirmek istemiyorum, anladın mı? Sen fabrikada iş bul diye göç ettiğimiz yerde kalkmış tekrar köylüye dönmüşsün, hayırsız şey. Defol şimdi.
Barış: Ne kiracısı oluyor bunlar?
Baba: E, apartmanlar çok ama ev arayan da bir o kadar. Kirayı yetiştiremiyor ki hiç kimse. Onlar gelmeden kaybol şimdi!
Barış büyük vücudu nedeniyle çok yavaş yürür.
Baba: Hemen odana gitmezsen sana gerçekten bir domuza nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranacağım.
Barış hala çıkmamıştır.
Baba bir kavun alır ve ona fırlatır.
Sema: Baba ne yapıyorsun, oğlun olduğunu unuttun herhalde.
Baba: Ben oğlum olduğunu değil, o bir evlat olduğunu unutmuş zaten. Domuz olduğu gün. Sen de git üzerine çekidüzen ver, annene de kolonya getir, kiracılar birazdan gelir.
V. SAHNE
Barış, arkadaki yükseltiden(odası içinde)
Barış: Sırtımda yediğim kavun darbesinin acısı hala geçmedi inanır mısınız? Bizim köyden olmalı, amma da ağırdı çünkü. Bu halimle bir daha hiç fabrikada çalışabileceğimi zannetmiyorum. Sakatım ve şişmanım. İş gücü istemeyen bir işe girmeye çalışırdım ama kolejli değiliz, bilgisayar kullanmasını da bilmiyorum. Yabancı dilim de yok. En çok Sema’ya yardım edemediğimden üzülüyorum. Artık yemek odasında kiracılar yediği için onun yüzünü çok az görüyorum. O ise benim yüzümü aylardır görmedi. Hatta domuz yüzüme hiçbir zaman gerçekten baktığını zannetmiyorum. İnsanken de zaman darlığından onu göremiyordum ancak o aralar özlemimi fark ettirecek zaman da yoktu ki. Şimdi sakatım, şişmanım ve işsizim. Annemin gözünde bir domuz, babamın gözünde bir domuz ve en kötüsü Sema’nın gözünde de bir domuzum.
Kiracılar yemek masasındadır.
Kiracı 1: Sema Hanım, kulak misafiri olmuşuz da. Kemanı pek güzel çalıyorsunuz. Yanımıza buyurmaz mıydınız?
Sema: Büyük bir zevkle.
Kiracı 2: Çok çalıyor olmalısınız.
Kiracı 3: Benim hanım da evde yalnızlıktan buna sarsaydı aç kalırdık ama siz iyi yapıyorsunuz yine de.
Sema çalmaya başlar.
Barış: Sema! Sen mi çalıyorsun? Duymuyor musun beni? Sema!
Barış kız kardeşini görebilmek için odadan çıkar.
Kiracı 1: Şuraya baksanıza! Odadan resmen bir domuz çıktı!
Kiracı 2: Ne komik iş!
Kiracı 1: Yalnız yaklaşmasın he! Pis şey, hiç sevmem domuz falan.
Baba: Efendim bu küçük bir aksilik sadece. Siz hiç alakadar olmayın lütfen.
Kiracı 3: Yaklaştıkça yüreğime iniyor. İnsanı tiksindiren bir görüntüsü var, sefil yaratık.
Kiracı 1: Ben de çok rahatsız oldum şu an. Kaç gündür yatağımızı bir domuzla paylaşıyormuşuz. Bir hayvanla.
Kiracı 2: Hayvan demek kolay. Eti yenmeyen, sütü içilmeyen hayvan mı olur. Bu size çok pahalıya patlayacak! Kalkın gidelim şu domuz evinden.
Ayrılırlar.
Sema: Baba, hepsi o domuz yüzünden oldu. Oysa burayı çok sevmişlerdi, bana bizzat kendileri söylemiştiler hatta!
Baba: Ondan hayır gelmeyeceğini biliyordum.
Sema: Öyleyse niye hala burada?
Baba: Ne demek o?
Sema: Kurtulalım diyorum.
Anne: Barıştan!
Sema: Domuzdan!
Anne: İyi de nasıl cüssenin iki katı büyüklüğünde bir domuzdan kurtulmayı düşünüyorsun?
Barış odasına geri gider.
Sema: Kendi hayatımıza devam etmek istiyorsak, evdeki bu yaratığa bağlı olmayan yani, bunu yapmamız gerek. Özgürlüğe ihtiyacımız var diyorum.
Anne: Belki baban tekrar işe başlar, sen de evlenirsin ha! Taşınırız hem, uzun zamandır taşınmak istiyorduk. Bir domuzu nasıl taşırız diye düşünmemize gerek kalmaz.
Baba: Sen fabrikadan biriyle tanışmıştın hani, yeni iş bulduysa onunla da görüşebilirsin. Nereliydi o çocuk?
VI. SAHNE
Barış: Uzun zamandır çok üzgünüm aslında. Domuzlar da üzülürmüş. Barış’ı, sefili, yoksulu, işçisi. Ama hiçbiri değilim artık. Sadece domuzum. He, kendi gözümde de domuzum artık. Demeye çalıştığım o.
Barış gözlerini hafifçe kapadıktan sonra yere yığılır.
Sahnede sadece Barış’ın vücudu varken temizlikçi girer ve seyirciye bakarak önde durur.
Temizlikçi: -seyirciye hitap ediyormuşçasına- Efendim, domuzun vücudunu hallettim. Ağırdı tabii ama hiç alışık olmadığım bir şey değil. Başka bir isteğiniz yoksa ben de gideyim artık.
Comments