Virginia Woolf, kitaplarındaki çeşitli kadın karakterler ve onların bilinç akışı ile tanınan, hayatını her kesimden kadını, birbirlerinden farklı ruhsal durumlarını, cinsel hayatlarını ve savaş sonrası İngiltere toplumundaki yerlerini doğru yansıtmaya adayan bir yazar. Edebiyat dünyasındaki kadın yazarların azlığını derinden inceleyen, nedenlerini korkusuzca yayımlayan ve belki de feminizm deyince akla gelen ilk kadın yazar. Bu yazımda, kadın-erkek arasındaki eşitsizliği her eserinde hakiki bir tema yapan Woolf’un hayatındaki önemli erkek rollerden bahsedeceğim. Bunlardan ilki Woolf’un dört kardeşi ve kendisinin babası, Leslie Stephen. Bir diğeri ise 29 yıl evli kaldığı Leonard Woolf. Bu iki adam Woolf’un feminizm hakkında çok vokal olmasının bazı nedenlerini oluşturuyor bile olabilir.
Leslie Stephen, Kraliçe Viktorya döneminde İngiltere’de doğar. İkinci karısı yani Woolf’un annesi Julia Duckworth ile 1878 senesinde evlenir ve 1882’de Woolf dünyaya gelir. Günümüzde Stephen’la ilgili tezat düşünceler mevcuttur, bazıları zamandan zamana ailesine tamamıyla bağlı olan oldukça zeki bir adam olduğunu söylese de ev içinde pesimistliğiyle bilinen aldatıcı bir zorba olduğu gerçeği kaçınılamaz. Deneme yazarı ve tarihçi olan Stephen, Woolf’un annesi Duckworth’e göre çok daha baskıcı ve faydacı bir karaktere sahip olmasına rağmen Woolf’u hep çok sevip entellektüel bir düzeyde kendine benzetmiş hatta bizzat onun öğretmeni ve mentoru olmuştur. Peki Stephen buna rağmen niye Woolf’un küçük yaşta tanıştığı depresyonunun ve siklotimik davranışlarının sebeplerinden biri olabilecek nitelikte dile getirilir?
Virginia ve ablası kız olmaları nedeniyle zamanında evden eğitim görürler. Küçük yaşta annesinin ilk evliliğinden olan abileri tarafından uzun bir süre boyunca ikisi de tacize uğrar. Tahminen, Viktorya dönemindeki cinsellik üzerine baskı ve kadınların toplumdaki rolleri üzerine kısıtlamalardan dolayı yaşadıkları bu korkunç olayı babalarıyla paylaşamazlar. Bir süre sonra Woolf’un çevresindeki tüm erkekler, üvey kardeşleri dahil, Cambrdige’e kabul alır ancak Woolf kadın yasağı nedeniyle evde babasıyla kalmak zorundadır. Babasının ev halkı üzerindeki acımasız dominantlığı, ilk kızı Laura’yı 12 yaşında evin ayrı bir bölgesine sürgün etmesiyle anlaşılabilir. Laura 17 yaşına gelince babası onu bir akıl hastanesine yatırır ve 45 yaşında ölene kadar burada kalır. Laura’nın akıl sağlının bozulmasına gerekçe olarak Stephen’ın ona hasta muamelesi yapmasını veren çoktur. Woolf’un annesi ölünce ise Stephen’ın evde hiçbir sözüne karşı gelinemez olunur. Evdeki tüm işleri zorla kızları Stella ve Vanessa’ya yaptırır ve evi çekip çevirmeyi iki kızın tek görevi bilir. Stephen, bir profesörün oğlu, “sir” unvanına layık görülmüş bir İngiliz ve tanınan bir editör olarak halka ne kadar saygın görünse de ev içindeki davranışları bu ‘kağıt üzerindeki’ saygınlığıyla eşleşmez.
Kendisi de bir yazar ve feminist olan Leonard Woolf ise Woolf’un hayatında çok farklı bir yer tutar. Çift, 1900 yılında Trinity College’da tanışır. 1912’de evleninceye kadar Woolf, Leonard’dan sayısız evlenme teklifi alır ancak evlilikte kadının rolünü haksız bulan, küçüklüğünde yaşadığı taciz vakaları nedeniyle karşı cinse karşı cinsel hislerini kısıtlı olan Woolf bu teklifleri geri çevirir. Madge Vaughan ve Vita Sackville-West gibi kadınlarla ilişkisi olduğu söylenen Woolf, Leonard ile olan ilişkisinin başlarında açık bir şekilde Leonard’ı fiziksel olarak çekici bulmadığını, onu öptüğünde sert bir kaya gibi hissettiğini bile söyler. Yine de karşılıklı saygı ve özveriye dayalı güçlü bir ilişki kurarlar. Birlikte Hogarth Press adında bir yayınevi açarlar ve Bloomsbury Grubu’na dahil olup sıklıkla kadının sanattaki yeri ve eşcinsel hakları gibi zamanı için oldukça radikal olan konular hakkında açık bir şekilde tartışırlar. Leonard, Woolf’un bipolaritesi ve depresyonunu delilik olarak görmektense hayatı boyunca atlattıklarının bir tepkisi olarak betimler ve daima destekçilerinden olur. Çiftin birbirlerine karşı sadakati o kadar güçlüdür ki savaş sırasında bir Nazi istilasına karşın –Leonard bir yahudidir– birbirlerine beraber intihar edecekleri sözü verdikleri bile söylenir. Woolf Leonard’a bıraktığı intihar notunda: “İki kişinin bizden daha mutlu olabileceğini sanmıyorum.” yazmıştır.
Woolf hayatı boyunca erkekleri adaletsizlikleri ile tanımak zorunda kalmış ve kendini hoşgörüsü ile bildiği bir erkeğe adamıştır. Çocukken çektiği acılardan sonra söz konusu kadın-erkek eşitsizliğini yenmekte karar kılmıştır. Belki de Leonard’ın bu süreç boyunca Woolf’un gözünde olduğu şey, yıllar boyunca aldatma ve istismarlarıyla tanıdığı karşı cinsiyet adına bir umut kaynağı, bir örnektir.
Comments